Hasan Pulur

Barış Manço ve Reyting

HANİ, bu toplumun insanlarını insan yapan bütün dengeler kaybolmuştu... Hani, bu toplumun insanları, ucunda çıkar olmayan bir yola adım bile atmazlardı... Hani, bu toplumun insanları, "dolar" sevgisinden başka sevgi tanımazlardı. Hani, bu toplumun insanları, yani kısaca Türk vatandaşları, Anayasa'da bulunan "Milli gurur ve iftiharlarda milli sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak oldukları" inancını çoktan yitirmişlerdi. Hani, bu toplumun insanları artık "Yeni Dünya Düzeni"nin düzenine uymuşlardı.

BARIŞ Manço'nun ölümü bütün bunları yalanladı, 7'den 77'ye Barış'a sahip çıkanlar, Türk ulusunu ulus yapan değerlere sahip çıkarken, "ulus bitti" safsatasına kanarak, ellerini ovuşturanlara cevap verdiler. "Biz varız!" O çocukları, o gençleri, o yaşlıları, Barış Manço'nun arkasından yürüten bu duygu değil miydi? Ey, çıkarsız, ivazsız sevgi! Sen ne büyük bir güçsün!

CENAZE günü Beşiktaş çarşısında bir okur çevirdi, o günkü yazımızdaki "Dip notu"nu eleştirdi. Ne demiştik? "Allah'ın rahmeti Barış Manço'nun üzerinde olsun... İki gündür bazı televizyon ekranlarından timsahın gözyaşları akıyor, Barış Manço'yu bu kadar seviyordunuz da, beğeniyordunuz da 7'den 77'ye herkesin sanatçısı olduğunu biliyordunuz da, apışarası dedikodularına ya da dallı budaklı geyik muhabbetlerine ayırdığınız zamanı niçin rahmetliden esirgediniz?"

PEKİ, okur bu üç - beş satırı niçin beğenmemişti? Ona göre cenazenin kaldırılacağı gün, bunu yazmak kırıcı olmaz mıydı? Kimi kıracaktık? Reyting denilen saçma sapan bir ölçü uğruna, Barış Manço'ya ekranlarını kapatanlar, apışarası dedikodularıyla, saçma sapan geyik muhabbetlerine ekran açanlar, Barış Manço'nun değerini öldükten sonra mı anlamışlardı ki, cenaze törenini canlı yayınla gösteriyorlardı. Hürriyet'in, ertesi günkü manşeti ne kadar doğruydu: "İşte halkın reytingi!"

Kimdi, kimlerdi bu reytingleri ölçen? Onların ölçüsüne göre, Barış Manço'nun o güzelim, o duygulu, o eğitici, o öğretici programlarının reytingi düşmüştü... Peki, bugün Barış'ın tabutunun peşinde koşan, kilometrelerce yürüyen, Boğaz Köprüsü'nü yayan geçen insanların reytingini kim ölçecekti? Onlar bu memleketin televizyon seyircisi değil miydi? Yaşayan Barış Manço'ya, ekranlarını kapayıp, ölünce, sonuna kadar açanlara, iki laf etmek hakkımız değil miydi? Galiba okurumuz da bize hak verdi...

BARIŞ Manço'yu toprağa verdiğimiz gece, iki televizyonda ayrı ayrı programlar olsa bile, sanki iç içe geçmişlerdi. Star'da Kadir Çelik'in"Objektif"inde medya tartışılırken, ATV'de Ali Kırca'nın "Siyaset Meydanı"nda Barış Manço anılıyordu... "Objektif"in ağırlıklı konusu "reyting" idi, televizyonlarda da hangi programların izlendiğini "Varoş ağırlıklı" ölçen şirketin verdiği bilgileri savunan bilim adamı, tartışmaların en demagojik yöntemini kullandı: "Yani ben yalan mı söylüyorum?" Genellikle bu sorunun cevabı "Estağfurullah!"dır, öyle de oldu, kimse "yalan söylüyorsunuz!" demedi, diyemedi, diyemezdi de... Oysa, bu meydan okumaya, aynı üslupla cevap verip, "Olabilir, her insan yalan veya yanlış söyleyebilir! Söylediklerinizin ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış olduğunu gösteren bir araştırma elimizde yok!" denilebilirdi.

GALİBA bu "reyting" denilen saçma sapan kavram için, en doğrusunu o programa katılan Necef Uğurlu söyledi: "Hiçbir kumarhane, zarar ediyorum diye kapanmamıştır. Hiçbir kerhane de, müşteri yok, diye kepenkleri indirmemiştir." Bu ne demek mi? Erbabı anlar!

MİLLİYET, 05.02.1999.