Ali Kırca

Acele Barış!

Barış Manço, hem özel yaşamında, hem de televizyon programlarında şaşırtıcı bir hızla konuşurken, gerekçesi hiçbirimizin aklına gelmemişti. Oysa, acelesi vardı... Sanki, "Benim fazla vaktim yok... Söyleyeceklerimi çok çabuk söyleyip gideceğim" der gibiydi. Çok çabuk söyledi ve gitti. O kadar çabuk gitti ki, onun kadar hızlı düşünemeyen ve konuşamayan bizler henüz tam olarak da anlayamadık kaybını... Belli ki, "acısı sonradan koyan"lardan olacak Barış da.. Her geçen gün daha çok acıyacak içimiz... Çünkü, her geçen gün hayatımızda yarattığı boşluk daha da büyüyecek. Azaldığımızı anlayacağız... Her gün azar azar azalacağız.

Dün sabah, yağmurlu ve karanlık bir güne uyanan Türkiye'de Barış'ın ölüm haberini duyanların dudaklarından hep aynı sözler döküldü: "Bu dünyada her şey boş, her şey anlamsız.." Aslında her ölümün ardından yaşanırdı bu duygular. Ama, dün, Barış'ın ölüm haberinden sonra nedense çok daha yoğun biçimde duyuldu bu sözcükler... Nedense gönül kırıklığıyla terennüm edilen ortak bir şarkının sözleri gibi: "Bu dünyada her şey boş, her şey anlamsız.." Neden mi? Barış Manço, Türkiye'de üç kuşağın içinden geçip gittiği kırk yıllık bir hayat labirentinde hep tünelin ucundaki ışık gibi durdu. Kırk yılın karanlık ve umutsuz dönemlerinde şarkıları kimi zaman ağır duyguların, çoğu zaman da tarifsiz coşkuların nağmeleriyle akıp geçti. Lakin, "umutsuzluk"la işi olmadı. Hiçbir zaman "siyasi" şarkıcı patenti taşımadı. "Siyasal sloganlar"a rağbet etmedi. Ama, kimselere farkettirmeden, hayatın siyasetinde gezindi.. Asıl siyaseti o yaptı. Günahlarımızın ve sevaplarımızın yörüngesini, dillere pelesenk ettiği sözcüklerle şarkılaştırdı.

"Hendek-Deve" ikileminin önünde hepimizi düşündürdü; "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa"ları deşifre etti; "Ali'nin yazdığı Veli'nin bozduğu" ve herkesin fırıl fırıl "döndüğü" dünya haline tebessümler yolladı: "Devran dönüyor dostlar Ben dönmüşüm çok mu?" "Eşek"i şarkılara soktu; şarkılardan "Patlıcan"ı çıkardı. Ve kırk yıl aramızda, hiçkimsenin yadırgamadığı, sorgulamadığı, sormayı aklından bile geçirmediği upuzun saçları ve parmağında yüzükleriyle dolaştı durdu... "Kara sevda, kara sevda" diye diye kendini "Dağlar dağlar"a vurmuş bir modern zaman evliyası gibi seyran eyledi alemi.. (Sonra zaten Evliya Çelebi de oldu..) "Siyasi" şarkıcı olma misyonunun çok ötesinde felsefesini notalara ve şarkılara güle-oynaya yazan bir Türkiye filozofuydu. Dün sabah, yağmurlu ve karanlık bir güne uyanan Türkiye'de Barış'ın ölüm haberini duyanların dudaklarından hep aynı sözcüklerin dökülmesi bundandı: "Bu dünyada her şey boş, her şey anlamsız.."

Evet; Barış Hoca, giderken yine bir yaşam felsefesini, hayatımızın orta yerine bırakıp gitti.. Hiç ölmeyecekmiş gibi göründüğü bir anda aniden yitip gitmesi bıraktığı son şarkı ve son adresti aslında... Bu kez güle-oynaya olmadı ama... Oysa, yıllar önce, güle-oynaya yazdığı şarkısının içindeki "veda hüznü"nün farkına bile varamamıştık. Biz "Ali yazar, Veli bozar" diye tempo tutarken, "O" şöyle diyordu aynı şarkıda: "Barış yolun sonunda Yürü demek boşuna Hayat duruyor dostlar Ben durmuşum çok mu.."

Çok be Barış Hoca, çok... "Kol düğmeleri" dün birleşmiştir artık...

SABAH, 03.02.1999.