Mehmet Gündem
Barış Olgusu ÜzerineBütün insan başarılarının alanı 'tarihsel varlık alanı'nı oluşturur. Bütün insan başarılarının bir tarihi vardır; çünkü insanın kendisi bir 'tarihsel varlık'tır. Burada zaman üç boyutludur; geçmiş, şimdi, gelecek. Bu üç boyutlu zaman bütün insan olaylarını sergiler. İnsan, bilinçli ya da bilinçsiz bu üç boyutun eşit etkisi altındadır. Böyle bir projektörün ışığı altında bilinçli duranlar kendilerini inşa eylemine koyulurken, diğerleri inşa edilme sürecine girerler. İnsan, varlık yapısı, amaç ve hedefleri bakımından eylemde bulunurken, bu üç boyutlu zaman birimine sıkı sıkıya bağlı olan olaylar zincirinden kopmuş değildir. Bir yandan geçmiş olayların etkisi, öbür yandan zamanın 'şimdi' boyutunda olup biten olayların baskısı sürüp gider. Bir geçit noktası olan şimdi, hem kendisinin, hem de dünün ve yarının determinasyonları altındadır. 'Mekan' ve 'sosyal birlik' de insanın eylemlerinde ve dolayısıyla kimliğin oluşumunda zaman boyutu kadar etkin rol oynar. Her kimlik onu taşıyanın, eğilim, tercih ve kararlarını yönlendirme gücüne sahiptir. Var olmaktan daha zordur, bir misyon yüklenip onu taşımak. Misyonu (anlamı) olmayanın da kimliği, geleceği ve bu dünyadan giderken geride bırakacağı kalıcı izleri olamaz. Çok özetle felsefi bağlamda temellendirmeye çalıştığım perspektif çerçevesinde Barış Manço'ya bakmayı deniyorum.
Her sanatçı bir parça filozoftur, aynı zamanda bazı filozoflar sanatçıdır. Bu iki üstün kavramı, filozof ve sanatçı kimliklerini bünyesinde toplayabilmiş bir misyon adamı olarak yaşadı Barış Manço. Boyun eğmeyen, başkaldırı gücünü yüreğinden alanlar arasında filozofları bir de, gerçekten sanat ruhunu içlerinde taşıyan insanları tanırım. Barış Manço 'Doğunun en batılısı' olarak kendini inşa edebilmiş, birey olurken de kendine ve toplumsal kökenine karşı bir yabancılaşma içine girmemiştir. 'Tarihsel bir varlık' olarak kendini konumlandırırken dün-şimd-yarın arasında mekik dokuyabilmiş bir aksiyon adamı portresi çizdi Barış Manço. Kendisiyle, tabiatla ve tarihle barışık yaşayan Manço son tahlilde kendi insana dünyanın her tarafından en güzel şekilde seslenmeyi başardı. İdeolojik duruşuyla değil, tüm insanların ortak paydası olan 'sevgi' ile toplumunun karşısına çıkan Barış Manço gücünü bu toplumdan aldı. Barış Manço kendi toplumunun dilini konuştu. Yeni bir şey söylemek kadar önemlidir, söylenmiş olanı bir kere daha en güzel haliyle seslendirmek. Barış Manço çoğunlukta yeni şeyler söyledi, söylenmiş olanları da en güzel şekilde yeniden söyledi. Filozof sanatçı duyar, sezer toplumdan önce sezilmesi ve duyulması gerekeni. Sezdiklerini, duyduklarını estetik bir biçimde sundu topluma Barış Manço. Şimdi Türkiye Barış Manço'yu kaybederken bir de filozofunu kaybettiğini anladı.
"Öyle bir dünyadayız ki, ayakta durabilmek için kalbimize tutunmak zorundayız. Kalbimizi derinlerde. Derinlere bir taş at ve gelecek sesi dinle... Bir ses duymadıysan defterini aç ve sesini duyabileceğin bir kitap yazmayı dene." diyor yazar. Barış Manço'nun gidişi bizi içimize yöneltti. Kendimizi, başkalarını, sevdiklerimizi, düşmanlık ettiklerimizi, tüm insanları düşünmeye koyulduk. Sanatçı, bir kere daha yaptı yapacağını ve bizi yüreğimizden sarstı. Bize, sonsuza kadar sevgiye açılmayı, yüreğimizi hayat için seferber etmeyi, kalbimizi derinlerden çıkarıp ona tutunmayı ve onun sesini dinlemeyi salık verdi. 'Aşk ve ölüm büyük yürekleri avlar'. Sanatçılar yürek avcılarımız. Zirvede oldukları dönemlerde hayranlarından ve alkışlardan geçilmez. Peki ama sahneden çekilince kaç sanatçı hatırlanır, aranılır, sorulur ve yine alkışlanır? Bunun ölçüsü yüreğimize seslenebildikleriyle doğru orantılıdır. Yüreğimize seslenen, ruhumuza sinen her insan uzun ömürlü oluyor bizde. Ömrü en kısa olanalar ise, yüreğini ve bizi unutanlar. Barış Manço, hayat sahnesini yüreğinin farkında olarak açtı ve yine yüreğinin farkında olarak kapadı o sahneyi. Barış manço yaşarken kalbine ve bize tutundu. Yüreklerimize seyahatler düzenledi. Sevdi sevildi, unutmadı ve unutulmadı. Çünkü o bizden biriydi. "Unutmadık", "unutmayacağız" dedik ama Barış Manço'yla ilgili en son yazı ölümünden 11 gün sonra yayınlandı ve arkası gelmedi. "Unutmadık" ama çok da net hatırlayamıyor, neredeyse; "bir güzel insandı, geldi geçti", diyoruz şimdi. Türkiye gündemi çok hızlı değişiyor, Kral Hüseyin'in ölümü... Ardından cezaevinde Özdemir Sabancı'nın katilinin öldürülmesi... Ardından 'bebek katili' Apo'nun Kenya'da yakalanıp İmralı'ya getirilmesi... Ardından yargılama tartışmaları... Ardından büyük kentlerin şehir merkezlerinde patlayan bombalar... Hiç gündemden düşmeyen siyaset ve seçim tartışmaları... Ama Barış Manço bizden, içimizden biriydi. O bir ortak payda, bir ortak değerdi. Barış Manço bu toplumun durması gereken sosyolojik zeminde birey olarak durdu. Bu seviyede ortak zemine, ortak paydalara ve ortak sevdalara ihtiyacımız var. Barış Manço, bu açıdan da çok önemli ve üzerinde ısrarla durulması gerekiyor. Bu toplum için Barış Manço'nun durduğu yer daha fazla belirginleştirilmeli.
Barış Manço bizlere toplum olduğumuzu bir kere daha çok güçlü bir şekilde hatırlattı... Son ve en kalıcı şarkısını bütün topluma hep bir ağızdan aynı tonda, aynı anda ve aynı içtenlikle söyletti... Son bir şarkı öğretti ve adını 'Barış Şarkısı' koydu...
ZAMAN, 16.02.1999.