Cenaze merasimi konserlerine benzedi…
BARIŞ MANÇO
2 şubat 1999 günü modada o zamana kadar görülmemiş bir hareketlilik vardı.binlerce insan bir evin önüne birikmişlerdi.kimi Barış Manço’nun seslendirdiği şarkıları hep bir ağızdan söylüyor,kimi hıçkıra hıçkıra ağlıyor,kimide tekbir getiriyordu.
Her kes bir an önce evin içerisinde katafalka konulan tabutu görmek için bekleşiyordu.
Tarihi bir şatoyu,bir köşkü andıran bu güzel evin sahibi,şimdi evin bir bölümünde tabutun içerisinde yatmakta olan Barış manço idi.
Orada bekleşenler gibi,yurdun dört bir yanındada oradakilerle aynı duyguları paylaşanlar vardı.
Binlerce insan şaşkındı.
Barış manço bir anda aralarından ayrılmıştı.işte o anda milyonlarca insanın gözünün önüne ”ölüm gerçeği” dikilivermişti.
Yunus emre, ”bir garip ölmüş diyeler.
Soğuk su ile yuyalar.
Üç günden sonra duyalar.
Şöyle garip bencileyin.”
Demektedir.
Binlerce,yüzbinlerce ”garip” ölmekte,adları sanları duyulmamakta.
O gariplerin ölümüyle hiç kimse ölüm gerçeğini hatırlamamakta.ama bir meşhur ölünce,bir anda o meşhurun ölümü gafil kafalara bir tokmak gibi inmekte…
Sıradan bir meşhur değildi...
Barış manço ”sıradan” bir meşhur değildi.ismi japonyadan çine,belçikadan,amerikaya kadar dünyanın dört bir yanındada duyulmuş birisidi.
Elbette bir anda ”meşhur” olmamıştı.
1943 doğan manço,ilk defa 1958 de lise orkestrasında boy göstermiş ve sahneye ilk adımını atmıştı.
Daha sonra Belçika kraliyet akedemisine girmiş (1963).ve orada hem çalşıp hem okumuştu.tamircilik,garsonluk,benzin istasyonunda pompacılık,kütüphanede toz almak dahil türlü işlere girip çıkmıştı.
O sıralar adını ve sanını duyan yoktu.
1970 te türkiyeye kesin dünüş yapan Manço, ”Kurtalan ekspresi” isimli bir müzik topluluğu kurarak adını duyurmaya başlamıştı.
Çok uzun saçları,on parmağına takındığı iri iri yüzükleri,jest ve mimikleri ile dikatleri çekmişti.
Kılık-kıyafeti ile farklı olduğu gibi okuduğu parçaların sözleri ilede “farklı”biri idi.
O sanki hürriyetin mumla arandığı bir dönemde “arkadaşım eşek” diyordu.
“domates,biber,patlıcan” diyordu.
(ama hiç hıyarlardan bahsetmiyordu)
(oku bakim) diyordu ve dinleyicilere (ayı) kelimesini okutturuyordu.
Tabi ayının veya ayıların kim veya kimler olduğunu söylemiyordu.
“işte hendek işte deve” diyerek zorluklara işaret ediyordu.
“sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün sorar hesabı” diyerek yiyenlere,soyanlara,yiyip soyup tüyenlere mesaj yoluyordu.
Tv programcısı…
Şarkıcılığla meşhur olan Manço,daha sonra tv de programlar hazırlayarak adını daha geniş kitlelere duyurdu.
“7 den 77 ye” isimli programıyla dikkatleri çekti.dünyanın dört bir yanını dolaştı.
Gezip gördüklerini ekranlara yansıttı.en dikkat çekici programlarından birisi.
Kocaman bir ağacın enine kesilmesiyle içerisinden çıkan “ kelime-i Tevhid “ yazısını ekrana getirmesiydi.
Materyalistlerin itirazlarına mukabil Manço,o yazıda tahrifat olmadığını,yapmacık olmadığını ısrarla müdafaa ediyordu.
Kainatta sayısız tevhid delilleri vardı.
Hiçbir insan diğerine benzemeyişi bütün insanların parmak izlerinin ve seslerinin farklı oluşu,hatta hiçbir çiçeğin,otun,kar tanesinin diğerine benzemeyişide tevhid delillerindendi.
Ama akıları gözlerine inenler,kalp gözleri kör olanlar,bu tevhid mühürlerini okuyamıyor,yada okumamakta inat ediyorlardı.işte ağacın içerisinden çıkan “ kelime-i tevhid” yazısı,sanki maanen körleşmiş gözlere “beni oku “ der gibiydi…
Başarılar…başarılar…
Barış manço başarıdan başarıya koşan bir sanatçıydı.bu başarıların karşılığınıda alıyordu.
Servet,nişan,ödül,yağmur gibi yağıyordu.
Türkiyede “ devlet sanatçısı “ ilan edilmiş;yurt dışındada yabancı devletlerin hatırı sayılır nişanlarını almıştı.
Yani bu dünyada insanların pek çoğonun hayal ettiklerini Barış manço gerçekleştirmişti.
Sıra başka mevki ve makamlara gelmişti. “ hedefim cumhurbaşkanlığı “ diyordu.
1994 de bir partide kadı köy belidiye başkan adayı gösterilmişti.
Ama söylentiler ve spekülasyonlar sanatçı kalbine çok tesir etmiş ve kalp krizi geçirmişti.
Ondan sonra bir daha “ cumhurbaşkanı olacağım.! Kültür bakanı olacağım “ gibi sözler söylemişti.
Son anları…
Arkasından atlı kovalıyormuşcasına çabuk çabuk konuşan,sahnede yerinde duramayan,kanlı-canlı Barış manço,31 ocak 1999 Pazar gecesi saat 23:00 sularında ailesiyle birlikte oturup sohbet ederken bir anda tansiyonu düşüp kendisini kaybetmişti.
Ailesi derhal telefona sarılmış,çok geçmeden bir ambülans gelip kendinden geçmiş halde yatan Barış manço’yu siyami ersek göğüs,kalp damar cerrahisi hastanesine götürmüştü.
Doktorlar derhal devreye girmiş,Manço en gelişmiş cihazlara bağlanmıştı.
Dışarıda ailesi ve dostları endişe içerisinde bekleşirken,yoğun bakımdan çıkan doktor acı haber şu şekilde açıklamıştı.
“ bazı haberlerin söylenmesi maalesef çok güçtür.
Türkiyenin yetiştirdiği ender sanatçı Barış manço’yu maalesef kaybettik.
Saat 23:30 da hastanemize Hızır acil 112 ambülansıyla geldi.ambülansta gerekli tıbbi müdahale yapılmıştı.
Hastanemize intikal ettiğinde zaten vefat etmiş durumdaydı.solunum yetmezliği ve kalp sıkışması sonucunda rahatsızlandığını öğrene bildik.
Ölüm nedeni konusunda kesin bir şey söylemek münkün değil.
“ hastanemizde yapılan bütün müdahaleler sonuç vermeyerek saat 01:30 da bütün fonksiyonları tamamen durdu.müdahaleler konusunda gereken ilaç tedavisi yapıldı ve kalp pili takıldı,ancak hiçbir müdahaleye cevap vermedi.”
“unutma ki dünya fani “
En büyük ders,en büyük ibret olan ölüm gelip kapıyı çalınca en bilgili doktorlar,en gelişmiş cihazlar,en kaliteli hastanelerde aciz kalıyor,bütün o aracıların fanksiyonları bir anda bitiyordu.
Barış manço “ unutma ki dünya fani.
Veren Allah alır canı.
Ben nasıl unuturum seni.
Can bedenden çıkmayınca.”
Demişti.
Dünyanın faniliğini,ancak bu “ şok ölümler “ hatırlatıyordu.
Ama gaflet perdesini yırtmak kolay değildi.canı veren Allah , tayin ettiği vakite emanetini geri alıyordu.
Haşir sabahından itibaren canı bedene tekrar iade edecek,bu defa ebediyen almayacaktı.
İşte o vakit,canı veren Allah’ı hatırlayıp;canı,malı,vucudu,bütün hasselerini Allah’ın emrettiği istikamette kulananlar sonsuz sevinç içerisinde bulunurlarken;emanete ihanet edenler,Allah’ı unutanlar,Allah’ın emir ve yasaklarını hatırlarına getirmeyenler derin ızdırap içerisinde bulunacak,ölümü bin defa arzu edecek,ama bu dafa ölüm ellerine geçmeyecekti.
Şan,şöhret,mevki,makam,mal,mülk,servet,alkış,insana ancak kabir kapısına kadar eşlik edecekti.
Kabre konulduktan sonra “ geçer akçe “ sadece ve sadece insanın amelleriydi.
Orada “ kurtarıcı “ yalnızca yalnızca Allah’ın rızasına uygun davranışlardı.
Görkemli bir tören…
Barış manço’nun cenaze merasimi tarihe geçecek kadar görkemli oldu.
Cenazesine on binlerce insan katıldı.
3 şubat 1999 günü,ilk önce evinin önünde bir merasim yapıldı.
Burada yeni bir adet ortaya çıktı.
Manço nun şarkıları çalındı.oradakiler şarkılara iştirak ettiler.
İkinci merasim “ AKM “ yapıldı.
Buradaki merasim devlet merasimi idi.
Üçüncü merasim levent camiinde yapıldı öğle namazını müteakip cenaze namazı kılındı.
Cenaze kanlıca mihrimah sultan mezarlığına götürülürken,o zamana kadar cenaze törenlerinde rastlanmayan hareketler görüldü.
“ Türkiye seninle gurur duyuyor “
Gibisinden sloganlar atıldı.
Ahirette seni kurtaracak eserin yoksa…
Eşine ender rastlanan merasimlerden sonra Barış manço bir top ak beze sarılı olarak mezara konuldu.
Bütün o kalabalık çekilip gitti.artık Manço,kabirde amelleriyle baş başaydı.
Köşkler,villalar,lüks arabalar,tomar tomar paralar,alkışlar,kabrin dışında kalmıştı.
BEDİÜZZAMAN:
“ AHİRETTE SENİ KURTARACAK BİR ESERİN YOKSA,FANİ DÜNYADA BIRAKTIĞIN ESERLERE DE KIYMET VERME “ diyerek bu gerçeğe işaret etmişti.
İnsanoğlu bir tuhaftı Barış manço 56 yaşında öldü diye şoka girenler vardı.
Halbuki 6,16,36,46 yaşlarındada her an her saniye ölüm gelip kapıyı çala bilirdi.
Hiç kimse ne vakit öleceğini bilmezdi.
En akılıca yapılacak davranış,her an ölüme hazırlıklı olmaktı.
Manço nun şu sözleri herkesin kulağında çınlamalıydı.
“ UNUTMA Kİ DÜNYA FANİ VEREN ALLAH ALIR CANI…”
MEŞHURLARIN SON ANLARI
BURHAN BOZGEYİK
İstanbul ekim 2002
CENAZE MERASİMİ KONSERLERİNE BENZEDİ...
Moderatörler: barışhayranı, Mod

